Sermayenin Yerlisi, Millisi Olur mu?

Kontrolsüz güç uygulayan ha yabancı sermaye, ha yerli soruyorum sizlere bu durumda benim açımdan değişen bir şey var mı?
 
 
Biraz geçmişi hatırlayalım hep birlikte. 90’lı yıllardı.
Mesleğe yeni başladığım dönemler. Sektörün daha tam anlamı ile bozulmadığı. Tedarikçi firmalar tarafından kotaların uygulanmadığı, açık hesap tahsilat sisteminin sorunsuz devam ettiği. Sözün kıymetli esnafların daha mert olduğu dönemlerdi.
Komşu esnaflar birbirlerinden alış veriş eder neredeyse tüm gözlükçülerde aynı ürünler satılır. Zaten ürün bulmak sıkıntılı birkaç marka ve birkaç modelin dışında fazlada bir seçenek yok.
Genelde yurt dışından gelen ürünler çoğu zaman bavul ticareti ile gelir, distribütörlüğün öyle çok da bir anlamı yoktur. Gözlükler genellikle Alman markı üzerinden satılır, (yıllık faiz yüksek devalüasyon olduğundan) ortalama o günlerde 50 mark civarında idi. Ürünler Avrupa’dan gelir, daha tedarikçilerimiz Çin diye bir ülkeyi keşfetmemiştir. Yerli sanayi gözlük üretimi yapanlar da bir elin parmaklarını geçmeyecek kadardır. Unutmadan ekleyeyim öyle imitasyon ürünler de raflarda yoktu. Yani her şey gerçek sahici.
Şimdi geçmişi kısa bir şekilde tasvir ederken, sonrasında ne olduda bu günlere geldik.
O dönemlerde toptan ticaret ile perakende ticaret anlayışı arasında bugüne kıyasla dağlar kadar fark vardı. Yani bir ürünü toptan satan ile perakende satanın kar marjları kıyaslanmayacak seviyelerde idi.
Gözlükçü ruhsatnamelerinin hangi şartlarda verildiği konusuna değinmeyeceğim o konu ayrı bir başlık.
90’lı yılların ortalarına doğru Çin gerçeği ortaya çıktı. Tabi zamanlarda bilgisayar, internet çok yaygın değil CD bile yok şöyle gözünüzde hayal edin anlattıklarımı. Bilgisayarlar yeni yeni yayılıyor. Disketler 50 k megabayt değil. İnternetten 2.5 mgb bir dosya neredeyse yarım günde iniyor. Modem çevirmeli hat düşüyor işlem kaldığı yerden başlamıyor, sil baştan. Şimdi bunlara neden değindi diyenleriniz oluyor.seslerini duyar gibiyim. Bu arada Google evliyasıda yok windows da yok bilgisayarlar dos sistemi ile çalışıyor.
Sektörel bir bilgiye ancak hafta sonu açık hesap tahsilatına gelen plasiyer arkadaş vasıtası ile ulaşıyorsunuz ne anlatırsa o. İşte o yıllarda yerli ve milli sermayeli bazı toptancılarımız yurt dışına da seyahat etme avantajlarını kullanarak Çin hükümetini keşfediyorlar. Burada Kristof Kolomb, Cenovalı kaşifin keşfettiği gibi haritadaki yerini değil, Çin’deki ucuz ürün ticaretini keşfediyorlar. Başlangıçta Avrupa serüveni ile başlayan gözlükler yönünü Çin’e çeviriyor. Ancak perakendeci olarak bizlerin bu bileğiyle ulaşması epeyce zaman alıyor. Gözlükler aynı Avrupadan geldiği gibi 50 mark üzerinden raflardaki yerini almaya devam ediyor.
Bu süreç birkaç yıl devam ediyor. Çin’den gelen ürünler sanki Avrupa ülkelerinde geliyormuş gibi mark üzerinden satılıyor. Toptan kar marjı neredeyse perakendenin 3-4 katına çıkıyor. Bu süre zarfında bir çok firma devasa boyutlarda büyüme gösteriyor. Her şeyin bir gün ortaya çıkmak gibi bir kötü huyu vardır, derler. Hatırlayanlar olacaktır, gözlük fiyatları birden inanılmaz derecede ucuzladı. Bazı ürünleri fuarlarda manav terazisinde tartarak kilo ile satmaya başladılar.
Şimdi kısa bir tespit yapıp konuyu toparlayalım. Tedarikçiler artık toptan kar marjları ile ürün satmaktan vazgeçtiler. Bu işte ışık gören bazı perakendeciler Toptan’a , dolayısıyla bazı toptancılarda perakende sektörüne girdiler. İşte bu süreçten sonra olaylar sahada içinden çıkılmaz bir hal aldı. Tedarikçiler ithal ettikleri ürünlerin fazla gelenlerini kendi perakende mağazalarında akla hayale gelmeyecek kampanyalarla nihayi tüketiciye satmaya başladılar. Rekabet ortamına dayanamayanlar zor zamanlar geçirdi.
Tedarikçiler geçmişten gelen birikimlerinin avantajını kullanarak perakende zincirler kurmaya başladılar. O günlerde şimdi yabancı sermaye zincirler diye nitelendirilen firmalar yurt dışından ülkemizde çeşitli anketler ve araştırmalar neticesinde planlı bir şekilde Türkiye pazarına girme planlarını olgunlaştırdılar.
O günün STK yöneticileri gözlükçülük kanununda bazı değişiklikler yaparak Türk vatandaşı olma zorunluluğunu kanunumuzdan çıkardılar, yabancı zincirlerin stratejik planlarına zemin hazırladılar. İlk olarak Türkiye’de belirli bir adet mağaza yapısına ulaşmış yerli zincirleri satın alma marifeti ile oluşum hız kazanmaya başladı. Bugünkü agresif satış politikalarına ilk günlerden başlamayarak durağan bir dönme geçirdiler. Bu süre zarfında tüm stratejik planlar oluşturulmuş, gözlükçülük kanunun yoruma açık olan muğlakta kalan noktaları araştırılmış, hazırlıklar tamamlanmıştı.
Sermaye her zaman agresif yapısını tüm sektörlerde sergilediği gibi bizim sektörümüzde de sergilemiş. Agresif kampanyalar bir alana bir bedavalar, sağlık mesleği olarak icra edilen mesleğimizi ticaretin acımasız çekişmeleri içerisine çekerek, en güçlü olduğu alanda adam eksiltmeye başladılar. Sermaye demişken yanlış anlaşılmasın anlattıklarım sadece yabancı sermaye olarak anlaşılmasın. Bölgesinde güçlü bir iki şubeli meslektaşlarda aynı yöntem ile hareket ederek çevresinde bulunan optisyenlik müesseseleri üzerinde çeşitli yaptırımlar uygulanmasına sebep oldular. Örneğin: Tedarikçilere bu bölgede bu ürünü yalnız bana vereceksin, yılda senden şu kadar ürün alma sözü veririm. Yoğun borç yüküne sürüklene meslektaşların KOTA uygulamalarının tohumları da bu dönemlerde atıldı.
Tedarikçiler Bunu’da fırsata çevirerek. Adet ürün alırsan bu bölgede yalnız sana veririm. Birde yanında bunları da almak zorundasın gibilerinden farklı uygulamalar geliştirdiler.
Büyük balığın küçük balığı yediği, kapitalizim düzeninin ata sözleri hayatımızın merkezine oturdu, her şey zamanla normalleşti. Bölgesinde güçlü olan esnaflar uluslar arası zincirlerin gücünden bihaber, kendi yumruğunu balyoz sanan boksör misali rehavete kapıldı. Zannettikleri 2-3-4 şubeli mağazaları ile bölgesel güçleri onları sonsuza dek muhafaza edecek. Ama işin Aslı öğle değildi. Sermaye dediğimiz olay bir geceden sabaha yüzlerce mağaza açacak gücünüz yoksa kendinizi sermaye olarak addetmemiz , aç tavuğun kendini buğday ambarında zannetmesinden başka bir şey değildir.
Sonrasında gazete, radyo, televizyon reklamları ile isimlerini Türkiye’nin her yerine ulaştıran, gözlükçü zincirleri, neredeyse gözlük denince ülkemizde 7 den 77 ye kendi isimlerini anımsatacak boyuta ulaştılar. Bazı irili ufaklı yerli zincir gözlükçülerde bir gün gelir bizim mağazalarıda satın alırlar, iyi bir fiyata satarız hayali ile yaşamaya devam ettiler, ediyorlar.
Evet başlangıçta yüzlerce mağaza açma güçleri olmasına rağmen, bu yöntemi benimsemeyen uluslararası sermaye şirketleri, çok iyi rakamları bazı yerli zincirleri satın aldılar. Buda birilerinin iştahını kabarttı ama son tahlilde beklentiler arzulandığı gibi olmadı.
Sermaye ister uluslar arası ister yerli olsun kapitalist alışkanlıkları birbirlerinden farklılık göstermeden geleneksel optisyenlik müesseselerine yaşam alanı bırakmayarak, ezici rekabetlerine devam ettiler.
Neymiş Sermayenin Yerlisi Millisi olmaz, Kendisi olur.
Benim üzerimde kontrolsüz güç uygulayan ha yabancı sermaye, ha yerli soruyorum sizlere bu durumda benim açımdan değişen bir şey var mı?
Şimdi soracaksınız bu kadar anlattın yazdın, madem bu kadar tespitte bulundun, sen ve/ veya siz ne yaptınız. Anlat anlat neye yarar, herkes anlatıyor, sosyal paylaşım sitelerinden yazıyor, bir klavyenin önüne oturan yaz babam yaz…
Buda başka bir yazının konu başlığı olsun KOOPERATİFLER…

Bir yanıt yazın